En Eski Ramazan Geleneği..Mahyalar…
Mahya ramazan aylarında çift minareli camilerin minareleri arasına asılan ışıklı yazılardır. Kelime anlamı olarak Arapça’da “hayat” aynı zamanda da “aylık” demektir. Mahyaların kurulmasındaki temel amaç insanları iyiliğe ve sevaba yönlendirmek, insanlara güzel mesajlar vermekti. Bu yazıları tasarlayıp, minarelere asılmasını sağlayan sanatçılara ise “mahyacı” adı verilir. Mahyalar ilk dönemlerde halatların üzerine dizilmiş yağ kandilleriyle yapılıyordu. Mahyacı mahya üzerinde göstereceği tasarımı önce kağıda çiziyor, kağıt üzerinde kandillerin yerini belirliyor ve sonrasında da üretime geçiyordu. Eski usul mahyaların üretimi için bütün gün çalışmak gerekiyordu. Her akşam değişik bir mahya ile mahyacılar sanatlarını ortaya koyuyorlardı. Bütün bir ramazan ayı boyunca her akşam yanan mahyalar, rüzgara karşı da dayanıklıydı. Genellikle mahyaların üretiminde zeytinyağı ya da mum kullanılırdı. Ancak bu kandillerin yanma ömrü ortalama 3 saat olduğu için, bütün camilerdeki mahyaları bir gecede görmek oldukça zor oluyordu. Kesin olarak bilinmemekle birlikte mahyacılığın tarihi 16.YY. ikinci yarısına kadar uzanmaktadır.
Ramazan ve bayramlarda her gece değişik tasarımlarda mahya asmak İslam ülkelerinden sadece Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da oldukça yaygındı. Bunun sebebi ise iki minareli camilerin en fazla İstanbul’da olmasıydı. Osmanlı döneminden beri selatin camilerine asılan mahyalarda ramazan ayının ilk onbeş günü hadisler, dualar ve güzel sözler yazılırken, ikinci onbeş günde de birbirinden farklı hareketli tasarımlar yerlerini alırdı. Özellikle hareketli olan mahyaları yapmak çok emek isteyen bir işti ancak halkın, özellikle de çocukların çok ilgisini çekiyordu. Bu görsel tasarımlı mahyalarda daha çok, “piyade kayığı”, “kule”, “çifte kayık”, “salıncak”, “yandan çarıklı” tasvirleri yer alıyor ve bu tasarımları en çok çocuklar heycanla karışılıyordu. Çünkü mahyacıların o akşam nasış bir mahya kuracağı gün içerisinde gizli tutulurdu. Halk ise gün boyu akşam asılacak mahyalarla ilgili tahminlerde bulunurdu.
En ünlü Mahyacı ise Abdüllatif Efendi’dir (ö.1977). Ramazanın onbeşinci gecesi Süleymaniye Camii’ne astığı “Hünkar Kayığı” mahyası ile ünlenmişti. Abdüllatif Efendi sadece cami minarelerine değil gemi direklerine de mahya asmasıyla bilinirdi. Gene Süleymaniye Camii’ne kurulan ve “gezici mahya” olarak adlandırılan hareketli mahya büyük ilgi toplardı. Mahya üzerinde yürüyen araba, hareket eden kayık ve yüzen balıklar gibi hareketli görüntüler yer alırdı.
Ramazan dendiğinde herkesin aklına gelen ilk gelenek Mahya geleneğidir. Bu Ramazan ayında da tıpki eski Ramazan’larda olduğu gibi, camilerimiz eski Ramazan geleneklerinin en güzel özelliği olan mahyalarla aydınlanıp süslenecek. Mahya geleneğinin başlangıcı Osmanlı dönemine kadar uzanmaktadır. 16.YY.’da ilk olarak İstanbul’da başlamış olan bu gelenek halen daha varlığını devam ettirmektedir. Mahyacılığın bir sanat olarak İstanbul’da başlamasının sebebi, mahyaların öncelikle selatin camilerinde yani iki, dört veya altı minareli camilerde uygulanmasıydı ve bu camiler en çok İstanbul’da yer almaktaydı. Edirne’de ise bazı kaynaklara göre Meriç nehrinin kenarına kurulan direklere de mahyalar asılmaktaydı. Özellikle Osmanlı döneminde halk Ramazan ayında asılacak mahyaları sabırsızlıkla beklerdi. Cami minarelerine mahya asılmasının amacı, halka kardeşlik, din ve müslümanlık ile ilgili güzel mesajlar vermektir. Aynı zamanda bu geleneğin amacı Allah’a şükretmekti.
1600’lü yıllarda uygulanan ilk mahyalarda kandiller kullanılmaktaydı. İlerleyen dönemlerde mahya hazırlanmasında kandillerin yerini her ne kadar ampuller almış olsa da, halk arasında “Kandiller Yandı” söylemi varlığını korumuştur.
Mahya ve Mahyacılık sanatı geçmişten bugüne kültürümüzün en önemli parçalarından biri olma özelliğini halen korumaktadır. Mahyalar aynı zamanda Osmanlı kültürünün bir damgası niteliğini de taşımaktadır. Mahyacılar eski dönemlerde Ramazan ayının ilk 15 gününde yazılı, son 15 gününde ise tasvirli mahyalar kurar, özellikle son 15 günlük dönemi çocuklar çok büyük bir heyecanla beklerdi. Mahya sanatçıları bütün bir gün gizlilikle hazırladıkları mahyaları, akşamları heyecanlı halk ile buluştururdu. Mahya üzerindeki kandillerin hepsini yakmak en az 2 saatlik bir zaman aldığından bu heyecan her akşam daha da artardı. Genellikle tasvirlerde “kule, salındak, piyade kayığı, çifte kayık, köprü, vapur, Kızkulesi, çiçek, kuş” gibi tasvirler olurdu. Mahya sanatçılarından Abdüllatif Efendi, Süleymaniye Camii’nin minareleri arasına astığı ve üzerinde “hünkar kayığı” tasviri olan mahyası ile bilinirdi. Abdüllatif Efendi aynı zamanda gemilerin direklerine mahya kurmakla da tanınmıştı. Mahya sanatındaki diğer önemli bir çalışma da, Süleymaniye Camii’nde asılan hareketli ve gezici mahyaydı. Bu mahyada köprüden geçen arabalar ya da köprü önünde hareket eden kayıklarla birlikte yüzen balıklar tasvir edilirdi.
Ramazan ayının ilk 15 gününde asılan yazılı mahyalarda ise ilk zamanlarda “Ya Gâni, Ya Mabut, Ya Kâfî”, “Ya Şehr-i Ramazan”, “Ya Kerim”, “Allah”, “Bismillah”, “Elhamdülillah” “Merhaba”, “Merhaba Ya Şehr-i Ramazan”, “Gufran Ayı”, ”Safa geldin”,” Elveda” gibi yazılar yazılırdı.
Eski Mahyalar Nasıl Hazırlanıyordu ?
Mahya ve Mahya sanatı günümüzde led’li ve elektronik sistemlerle çok daha hızlı ve ekonomik bir şekilde hazırlanmaktadır. Ancak, özellikle mahya sanatının ve mahyacılığın ilk dönemlerinde mahya hazırlanması ve asılması, oldukça yorucu ve zaman alıcı bir işti. Tek bir mahyanın hazırlanması için yüzlerce kandilin iplere tek tek dizilmesi gerekmekteydi. Mahyayı hazırlayan sanatçı öncelikle yapacağı tasviri veya yazacağı yazıyı kareli kağıtların üzerinde eskiz olarak hazırlardı. Hazırladığı bu mahya eskizi üzerinde atması gereken düğümleri, asacağı kandillerin yerini belirledikten sonra, kandillerin asılmasına başlanırdı. Mahyanın hazırlanmasından sonra asılması da oldukça zordu. Mahya minareler arasına asıldıktan sonra bütün kandillerin tek tek yakılması gerekirdi. Mahya sanatçıları her güne ayrı ve özel bir tasvir hazırlamak için bütün gün çalışmak zorundaydılar.
3 Responses to Mahya Tarihçesi
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment
[…] Kaynak: http://www.ledmahya.com/mahya-tarihcesi-2/ […]
[…] “Mahyaların kurulmasındaki temel amaç insanları iyiliğe ve sevaba yönlendirmek, insanlara güzel mesajlar vermekti. Bu yazıları tasarlayıp, minarelere asılmasını sağlayan sanatçılara ise “mahyacı” adı verilir. Mahyalar ilk dönemlerde halatların üzerine dizilmiş yağ kandilleriyle yapılıyordu. Mahyacı mahya üzerinde göstereceği tasarımı önce kağıda çiziyor, kağıt üzerinde kandillerin yerini belirliyor ve sonrasında da üretime geçiyordu. Eski usul mahyaların üretimi için bütün gün çalışmak gerekiyordu. Her akşam değişik bir mahya ile mahyacılar sanatlarını ortaya koyuyorlardı. Bütün bir ramazan ayı boyunca her akşam yanan mahyalar, rüzgara karşı da dayanıklıydı. Genellikle mahyaların üretiminde zeytinyağı ya da mum kullanılırdı. Ancak bu kandillerin yanma ömrü ortalama 3 saat olduğu için, bütün camilerdeki mahyaları bir gecede görmek oldukça zor oluyordu. Kesin olarak bilinmemekle birlikte mahyacılığın tarihi 16.YY. ikinci yarısına kadar uzanmaktadır.” […]
[…] bir hadis, söz veya bu Ramazan benimsemek istediğiniz bir konu yazılı mahya asın. “Mahyaların kurulmasındaki temel amaç insanları iyiliğe ve sevaba yönlendirmek, insanlara güzel mesajlar […]